Ritorna vincitor!

Uzun bir sessizliğin ardından sesimi bulma zamanı, bulunca da seslenme…
Öyle çok şey yaşandı ki yazmadığım zamanda. Her biri yaşamın en derin noktasına dokunan, oradan duygular ve öğretiler getiren ve götüren olaylardı. Mücadele, kayıp, sevinç, gurur… İnsana dair ne varsa. Şimdi oturup yazmayı eksik bıraktığım yerden başlasam olmayacak. Çünkü onlar, bugünün gölgesinde kalmaya aday yaşanmışlıklar…
Son bir ayın dökümünü bugün yapmama yol açansa, yazının başlığı… Başından alıp oraya geleyim. 
Bundan bir ay önce, Dünya’da pandemi ilan edilmesinin üzerinde bir süre geçmiş, ama daha biz bunun neresindeyiz belli değilken o hafta boyunca birçok hasta gördüm. İçlerinde bu hastalık açısından riskli olduğunu düşüneceğim kimse olmayacak denli sorunsuz ya da sorunu basitçe çözebildiğim birçok hastamla karşı karşıya kaldığım anlar… Hafta sonunun sakinliğine, özellikle de her zamanki gibiliğine son derece hazır olarak kalan bir kaç mesai saatini de tüketiyordum. Bu sırada telefonum çaldı. Bir tanıdığım, yakınmaları nedeniyle gittiği hekim tarafından bir de benim görmem istenerek yönlendirilmiş. İşlerim bitsin öyle bakayım demem üzerine mesai saati sonrasına randevulaştık. Herkes gitmişti ki hastam geldi. Kısa sürede sorularıma aldığım yanıtlarla içimde kuşku doğdu, hemen bir maske bulup ona verdim. Özellikle hastanın maske takması daha koruyucu olduğundan… O gün zaten sürekli camı açık tutmuştum. Muayeneyi de hızlıca yapıp basit testleri istedim, akciğer röntgenini gördüm; kuşkum iyice arttı. Yatış için maskeli olarak gönderip tomografi çekilmesini söyledim. Çok kısa süreler içinde hastamı serviste tomografi sonucu ile gördüm. Kuşkulanmakta haklı çıktığım belliydi. Henüz COVID-19 olan hiç hasta görmemiş olsam da bu virüsün akciğerde yaptığı zatürrenin tomografi bulgularını yurt dışı yayınlardan öğrenmiş, aklıma yazmıştım. Hastamdan alınan örnek, Ankara’daki laboratuvara doğru yola çıkmıştı.
Öykü ve muayene bulguları ile olası vaka dediğim, tomografiyle de “kuvvetle muhtemel” mertebesine çıkardığım hastama hemen ilaç başladım. Test sonucu ne gelirse gelsin ben zaman kaybedemezdim. Tedavi ne kadar erken başlanırsa o kadar iyiydi. Öyle de yaptık. Ama ben mesai saati bitip hastamın yatışının ardından yola koyulup eve giderken on dört günlük karantinaya hazır olmam gerektiğini biliyordum. Başlangıçta kişisel korunma önlemleri olmadan yaptığım hasta muayenesinin beni ne derece etkilemiş olduğunu bilemediğim için kendimi diğer insanlardan ayırmalıydım.  İstanbul’dan birlikte geçireceğimiz güzel bir hafta sonu hayaliyle gelen eşim havaalanından bana telefon ettiğinde, ona gecikeceğimi ve böylesi bir durumla karşı karşıya olduğumuzu söyledim.   
Sonra iki hafta boyunca ben evden meslektaşlarım ve halk arasında bilgi akışı için bir köprü olmaya çalışarak, video yapmayı öğrenerek halka ve hastalara yönelik kısa bilgilendirmeler hazırlamaya, kısa öykülerimi seslendirmeye, henüz yayınlanmamış kitabımdan öyküler okuyarak sosyal medyadan paylaşmaya koyuldum. Üretmekle, başkalarına yararlı olmaya çalışmakla kendimi sağalttım. Bedenen iyi beslenme, yeterli uyku, evde egzersiz gibi önlemler alsam da sürekli kendimi dinliyor, en ufak bir yakınmam olacak mı diye takip ediyordum. Kaygıyı kenara bırakmış ama önlemi elden bırakmamıştım. Bu sırada ev içinde “gönüllü ağırlaştırılmış” karantina uyguluyorduk. Eşimden uzak durmam, sevdiceğimi korumanın tek yoluydu. Virüsü en yakınımıza geçirmeyiz diye bir kural yoktu. Özellikle en yakınımızdakine bulaşması daha da büyük olasılıktı. Benim hastalanıp hastalanmayacağım belli değilken, henüz hastalığı hissetmezken de bulaştırıcı olabileceğimi bildiğimden onu korumalıydım. Kızımın üniversiteye giderken bıraktığı odaya yerleştim, ortak alanlarda maskeliydim, yine de hep 2 metre mesafeyi koruduk aramızda. Geceleri salonda dünyanın en iyi opera ve senfoni orkestralarının ücretsiz olarak izleyicilere açtığı gösterileri tutkuyla yutarcasına izledik. Her gece başka bir salonda, Newyork, Viyana, Berlin dolaştık. Üretmek ve sanat ruhumu, zihnimi besledi. 
İlk anda daha savaş yeni başlarken ayağı burulup evine gönderilen savaşçı gibi hissettim. İçimi burdu; omuz omuza savaşacağım meslektaşlarım bensiz devam ediyorlardı. Gerçi onlardan, ilk hastayı tanıyarak onları uyarmış olmam, hazır olduklarını sansalar da aslında eksikleri olduğunu erkenden görüp önlem almalarını sağlamamla ilgili çok güzel sözler duymakla yatışıyordum. Üstelik tam onlar yorulduğunda karantinadan çıkıp dinlendirme olanağı bulacağımı düşünerek de kendimi teselli ediyordum. Bu sırada, iş yoğunluğundan kaçırabilecekleri güncel bilgileri onlara iletmeye çalışıyordum. Destek birimi gibi çalışıyordum bir yerde. Öyle olsa da ön saflardaki ekibe katılmak için içim içime sığmıyordu. İlk tanı alan hastam iyileşerek taburcu olmuştu. Yakınlarından da hiç kimse hasta olmamıştı. Bu çok sevindiriciydi. Beni merak ediyorlardı. Hastalanmadan karantinamı bitirmem onlar için de güzel bir haber oldu. 
İki haftadır ülke çapında büyük bir mücadele veriliyor. Dünya’yı ilgilendiren bir salgının, pandeminin içinden geçiyoruz. Bu sırada geçip gitmeyi dilemediğimiz tek an yok. Aslında tarihi bir döneme tanıklık ettiğimizin farkında olarak yaşıyoruz. Notlar almalıyız, diyorum herkese, asla unutmam dediklerimiz silinecek ister istemez, o gün yaşananların gölgesinde kalacak. O nedenle tarihe not düşmeliyiz. Çevremizde, bizde olan bitene bütün algımızı açmalı, duymalı, görmeli ve mutlaka anlamlandırmak için zihnimizin değerlendirmesinden geçirmeliyiz. Bu sürecin bize katacakları ya da götürecekleri büyük ölçüde bize bağlı. Ne yaşadığımız değil, onu nasıl yaşamak için dönüştürdüğümüzün ayrıntısında gizli. Yıllar sonra dönüp baktığımızda, ne hissedeceğimiz şu an hissettiklerimizden daha değerli.  Ben umudu seçtim, gülümsemeyi; sonu değiştirmeyecek ama o zamana dek geçen zamanımı dönüştürecek. 
Savaşmayı seçtim. Dışındayken daha kaygıslıydım, ürkektim. Ama şimdi hastalara el uzatırken hem hastalığı daha iyi öğreniyorum hem de kendimi tanıyorum. Gücümü, sınırlarımı, o sınırları güvenli şekilde nasıl genişletebileceğimi… Bu sırada kazandığım küçüklü büyüklü zaferler oluyor. Beni sağaltıyor, kalkıp savaşa yeniden katılmamı sağlıyor. Tetkik sonuçlarını görüp de taburculuk zamanı geldiğini gördüğümüz hastalarımıza bu haberi müjde olarak vermeyi asistanlarımdan istiyorum. Ama, diyorum, müjde verdiğini bütün iliklerine dek hisset; onun sevinç tınılı sesine içine çek… Muştulamanın iyileştiren gücünü kendimde fark ettiğimden bunu yaygınlaştırmaya özen gösteriyorum. İyi geldiğini onların gözlerinde de görüyorum. Müjdenin öznesi ise zaten alıp başını uçuyor mutlulukla… Bulaştıra bulaştıra…    
Bu savaşa beni uğurlayan eşim, Verdi’nin Aida operasından bir repliği haykırıyor her defasında: Ritorna vincitor! Etiyopya kralı olan babasının ordusuyla savaşacak olan sevgilisi Ramades için, Prenses Aida’nın söylediği aryanın adı: Galip dön! Prensesin çelişkili duygularını çok güzel yansıtmaktadır. Mısırlılar tarafından tutsak alınan ve Mısır prensesi Amneris’e hizmet etmeye zorlanan Aida ile Mısırlı bir savaşçı olan Ramades birbirlerine âşıktır. Babasının Aida’yı kurtarmak için gönderdiği Etiyopya ordusunu durdurma görevi Ramades’e verilmiştir. Aida, aşkı ile anavatanı arasında kalır. ‘Babamın göğsünde olmak istiyorum,’ derken ‘peki aşkımdan nasıl vazgeçeceğim,’ diye ağlıyor. Kanla boyanacak aşkı için korkuyor. 
Elbette ben de galip dönmek istiyorum, bir  savaşta her tür olasılığın farkında olup benim adıma endişelenenler olduğunu biliyorum.
Açtım Aida operasını dinliyorum. Bedenime çok iyi bakıyor, ruhumu ve zihnimi ihmal etmiyorum.
O zaman galip geleceğim kesin… Kendim, sevdiklerim, sevenlerim ve hastalarım için…

©Göksel Altınışık Ergur
yayınlanma Tarihi: 13.04.2020



5 thoughts on “Ritorna vincitor!”

  1. Yine çok güzel kaleme almışsınız yaşadıklarınızı bende sizi merak ediyordum yoğunluğunuzdan dolayı arayamıyordum olayı öğrenmiş olmak bir nebze rahatlattı ama yine de aklım sizde kendinize dikkat edin. İnşallah bir daha benzer durum olmaz dualarım sizinle. En kısa sürede görüşmek dileğiyle. Aşkla kalın❤️

  2. Kaleminden yine güzel bir iz bırakmışsın Gökselciğim. Okumaktan büyük zevk aldım. Nazan Çobanoğlu

  3. Çok değerli bir insan edebiyat öğretmeni bir meslektaşımin bu sabah paylaşımı olan gonderisi bu yazıyı okuyarak güne merhaba deme şansını yakalamış oldum. Ve sizi tanımış oldum.
    Çok teşekkür ederiz.❤

Leave a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir