Bu dünyaya geliş nedenimi bilmiyorum. Aslında bazı öngörülerim var, hatta sezgilerim, inanışlarım, hayallerim… Hiçbirinin doğruluğundan emin olamam. Yine de içimden geçirdiklerimi rehber alıp onların peşinde yol almaktan başka seçeneğim olmadığına göre ben de öyle yapıyorum. Yalnızca onlar değil yol gösterenim; yaşam boyu yollarımızın kesiştiğine mutlu olduğum ve birbirimize dokunup geçtiğimiz insanların etkileri de var.
Annem, bu insanların en başında geleni. Gözümü açtım ve onu gördüm ne de olsa. Aslında bana fiziksel anlamda ilk dokunan insan Müstesna Tonguç idi. Sonrasında yaşamıma girmesini sağlayabildiğim için mutlu olduğum, bu yaşamdan göçerken yakınlarında olamadığım için hep üzüntü duyduğum o güzel insanın gerçek anlamda benim rehberim olması daha sonralara rastlar. O da başka bir yazının konusu olsun. Ben anneme geleyim.
İki yıl önceydi; annem 70. yaş gününü kutladı. O zaman da bir yazı yazmıştım (https://gelinciginyalnizligi.wordpress.com/2016/02/22/annemim-yetmisinci-yasi-icin/) Ama şimdi, üzerinden geçen iki yıla ilişkin, hakkında yazmaya değer bulduğum kısımları aktaracağım. O zaman bir heves, bir coşku ile “şöyle şöyle yapacağım, böyle böyle olacağım” sözleri vermiştim kendime ve çevremdekilere. Tutabildim mi diye muhasebesini yapacağım.
O gün armağan olarak hazırladığım saatte yazan “Annemden Öğütler” şiiri gerçekten yıllar içinde bana rehberlik yapış şeklinden etkilenerek yazdığım dizeleri içeriyordu. Metaforların her biri yaşamdan, her biri annemle yaşanmışlıklardan süzüp gelmişti.
Ancak zamanı geldiğinde güneşin doğacağını söyler durur annem. Telaşsız beklemelerim böylece gelişti. Gençken “hadi, hadi ama” zorlamalarından, sakince “kanatların kurumadan uçamazsın” demelere geçmemin müsebbibi en çok annemdir. Onun o bilgece, ama kararlılıkla gereğini yaparak mutlu sonu beklemeleridir. Günlerin değeri uyanmadan bilinmez diye, uyandıran eşlikçilerime -sabah kuşlarıma- sahip çıkmayı da ondan öğrendim.
Yaşamda ne olduğumun, neyi olabildiğimin önemi yoktu onun için; her ne role girdiysem onu en iyi yapmamı isterdi yalnızca. Meslek dışında da geçerli bir beklentiydi bu. Elimden geleni yapıyorum. Annem ve babamdan, kızımdan, eşimden, öğrencilerimden, hastalarımdan, arkadaşlarımdan duyduklarım bu yolda iyi bir ivme ile gittiğimi düşünmeme yardım ediyor. En iyisi olmak için önümde daha çok uzun bir yol olduğu bilsem de zaten asıl olanın “en”li büyük hedefleri gerçekleştirmekten çok onun yolunda emin adımlarla ilerlemek olduğunun da bilincindeyim. Bu bilinci de annem kazandırdı. Benden bilgi, sevgi, ışık saçılmasını istediğim için bunları önce kendimde topluyor ve sakınmadan, saklamadan çevremdeki insanlara, yazdıklarımı okuyacak olan uzağımdakilere dağıtmaya çalışıyorum. Her zaman yanımda olan annemi, bu anlarıma tanık olurken mutlu görmek en büyük ödülüm.
Ben bunları yaşarken zaman ilerliyor. Uzun bir gün olmasını diliyorum. Bir sonu olduğunun farkında olarak… Annemin öğütlediği gibi ben de gidişimden sonra adım anılmaya devam etsin diye uğraşıyorum. Bu yalnızca benim ölümsüzlüğüm olmayacak, o zamana dek bana dokunan, insanlara iyi gelen bir yönüm varsa bunun oluşmasında katkısı olmuş, bana rehberlik yaparak yolumu aydınlatmış olan kim varsa onların ölümsüzlüğünü de garantilediğime inanıyorum.
Yapmak bir yönü, iki yıldır çevremdeki ne çok kişiye örnek verdim annemin doğum gününde hissettiklerimi. O gece yanında ailesi vardı, akrabaları, eski ve yeni dostları, öğrencileri ta kaç yıl öncesinden, benim arkadaşlarım ve hatta hastalarım vardı. Hepsinin de annemle ilgili sevgi, beğeni, hayranlık, minnet gibi özel duyguları dile geldi. “Ben de,” dedim kendi kendime, “böyle bir 70. yaş günü istiyorum. Sadece kendim için de değil; bunun ne demek olduğunu anlayabilecek herkes için…”
Halen kendime verdiğim bu sözün arkasındaysam, giderek artıracak şekilde çevreme sevgi, bilgi ve ışık saçmaya çalışıyorsam, geri dönüşlerden mutlu oluyor ama daha iyisini yapmak için uğraşıyorsam, annemin öğütlerinin değerini her geçen gün daha da çok biliyorsam… Muhasebenin sonucuna göre kârdayım demektir.
©Göksel Altınışık Ergur
yayınlanma tarihi: 21.3.2018
Bir gün bir sevdiğime 'her çiçek mevsiminde açar."yazdığımı hatirlıyorum. Ardindan bir başkasinin "Anladım vaktinden önce açmıyor hiçbir çiçek." Diye yazışını hatırladım. Nerden hatırladım diye düşündüm.. Sanırım seheri bekle uyanmak için dizesi böyle hissettirdi. Ben de uyanmak istiyorum seher vaktinde. Bir de uyandığımı benzer bir seherde sizinle paylaşmak… bir ses de ben bırakayım blogunuza hocam. Sizi seviyorum. Ezgi
İyi ki yazdın, Ezgicim. Ben de yorum yazılamıyor mu diye endişe ediyordum. Nice seherde uyanmalara o zaman….
Ortada bir gün varsa hakkını vermek gerekir. Ne mutlu başaranlara..
Sevgili Göksel,
Yazına “Bu dünyaya geliş nedenimi bilmiyorum.” diyerek başlaman, okuyucuyu Sofi’nin “Kimsin?” giriş cümlesiyle başlayan dünyasına sürükleyecek gibi geliyor ve o sürüklenme ile okunuyor yazın. Hepimiz, yaşam boyu yollarımızın kesiştiğine mutlu olduğumuz ve birbirimize dokunup geçtiğimiz insanların etkileri ile entelektüel (aydın) kişiliğimizi kazanıyoruz. Bu etkilerin önemini annenin 70. yaş günü kutlaması örneği ile vurgulayarak anlatman çok hoş. Annen ve benim için daha da iyisi, “… Ne isen en iyisi ol, / Senden bilgi, sevgi, ışık saçılsın.” öğüdüne uyduğunu göstermen…
Teşekkürler, binlerce teşekkürler…
İnşallah 70, 80, 90, 100. yaş günlerini, saçtığın bilgi, sevgi, ışık ile etkilediğin tüm dostlarınla birlikte, istediğinden daha da güzel bir biçimde kutlarsın…
Bunun için uğraşmaktan fazlası elinden gelmiyor insanın. Öncelik olarak belirlemek gerek. Zaman zaman başarabilmek yetiyor.
Ah babacım, nasıl duygulandırdı, gurur verdi yazdıklarınız…. Size layık bir evlat olabildiğimi hissetmek iyi geldi. Birlikte çok uzun yaşamlarımız olsun..