KIYISINDAYKEN DE YAŞAMA TUTUNMAK
Anlatacak ilginçlikte ne çok olayla karşılaştığıma şaşıranlara “Tek yaptığım, çevreme karşı ilgide cimri olmamak. Gerisi kendiliğinden geliyor.” diyorum.
Bu gün bir tane daha yaşandı. Anlatayım:
Sonradan yaptığımız hesaba göre 7 yıl önceymiş. Solunum yetmezliği nedeni ile hastanede yatırıp tedavi ettiğim, eve solunum makinesi vererek ve ilaç tedavisini düzenleyerek yolladığım bir erkek hastamı, aradan geçen zamanda aralıklarla gördüm. Bu sırada solunum makinesine gereksinimi ortadan kalktı ve yalnızca nefes yolu ile alınan ilaçlarına devam etmesi yeterli oluyordu. Bir ilçede oturduğu için yanıma sık gelemiyordu ama telefonla sıkça arayıp durumundan haberdar ediyordu. Orada gittiği doktorların söylediklerini hep benimle doğrulamak isterdi. Yılda bir sıklıkta bana gelip muayenesini olurdu. Onun dışında da sağlık durumunda değişen bir şey olduğunda öneri almak için arardı. İyi bir yol tutturmuş gidiyorduk.
Arada hal hatır sormak için de aradığı oluyordu. Bayram seyran dışında bile olsa “Sesini bir duyayım istedim, doktorum.” derdi. Babamın sağlık sorunu yaşadığını gazetede okuduğundan beri de her telefonunda babamın sağlığını sorar, iyilik haberlerine içten bir sevinçle karşılık verirdi. Hiç tanımadan selam gönderirlerdi birbirlerine.
Üç hafta kadar önce kızı aradı. Acil olarak şehirdeki özel hastanelerden birine kaldırılmış. Yoğun bakımda makineye bağlı yaşatılmaya çalışılıyormuş. O sırada uyutulduğu için bilincinin etkilenip etkilenmediği tam olarak bilinmiyormuş. Üzüldüm elbette. Hastamın kızı, bu durumun düzelip düzelmeyeceğini sormak için beni aramıştı. Ancak zaman gösterir, diyebildim. Bekleyip hep beraber görecektik. İyiyi ummalıydık. Yaşama bir kez daha tutunmasını dilediğimi anımsıyorum.
Aradan zaman geçti. Onu aklımdan geçirdim mi; şu an bilmiyorum. Sonuçta yaşam, bir koşturmacaydı; başka hastalar, başka sorumluluklar devam ediyordu. O hastam da bir sağlık kuruluşunda, emin ellerdeydi.
Birkaç gün önce gelini aradı. Makineden bir türlü ayıramıyorlarmış. Bilinci açıkmış. Boğazından bir delik açıp makineye oradan bağlamayı öneriyormuş doktorları. Benim görüşümü almadan onay vermek istememişler. Bunun, benim de onayladığım bir uygulama olduğunu söyledim. Uzamış solunum desteklerinde hava yoluna sokulan tüpün, ana soluk borusunda daralmaya yol açmasının yaratacağı sorunları anlattım ve önerilen işlemin bu riski azaltmak için yapılacağını belirttim. Teşekkür edip telefonu kapattı. O babasının yanına dönmüştür; ben de kaldığım yerden yaşama devam ettim.
Dün kızı yeniden aradı. Çok mahcuptu. Hem beni tatil günü rahatsız etmekten hem de talebinden dolayı. Babasına benim de bilgim ve onayım olduğunu söylemişler, ama o ısrarla bunu benden duymak istiyormuş. Başka bir hastanedeki yoğun bakıma gidip “Evet, o işlemi yaptırmanın senin için yararlı olacağını düşünüyorum,” dememi istemek zorunda kalmışlardı. Babası inat ediyordu çünkü. Gitmezsem izin vermeyecekti. Kızının çaresizliğini sesinden hissettim.
Öyle de yoğun bir iş günüydü ki hangi ara gidip gelebilirim diye düşündüm ama zor görünüyordu. Önce biraz ayak diredim, sonra birden bu ziyareti yapmam gerektiğine karar verip “Tamam,” dedim “yarın öğle yemeği sonrasında gelirim.” Telefonun diğer ucundaki rahatlama bana dek ulaştı. Bir koşulum vardı; izleyen doktorun mutlaka haberi olmalıydı ve benim oraya gitmemi kabul etmeliydi. Onun zaten olumlu karşıladığını öğrenince içim rahatlamış olarak “Görüşmek üzere,” dedim.
Bugün öğle yemeğimi yedikten sonra, öğleden sonraki dersimden önce diğer hastaneye gittim. Yoğun bakımın girişinde, doktorundan ortak hastamız hakkında şimdiki durumu hakkında bilgi aldım.
Hastaneye kalbi durup canlandırma işlemi sonrasında yeniden atmaya başlaması sağlanarak geldiğini, yoğun bakıma kabul edildiğini söyledi ve o ana dek yaşananları özetledi. Solunum desteğini sonlandırmayı iki kez denemişler ama her defasında acil olarak yeniden hava yoluna tüp sokmak zorunda kalmışlardı. Doktorunun da onun azminden, tavrından etkilendiği belli idi.
Hastam yoğun bakımda solunum makinesine bağlı ama bilinci açık olarak geçirdiği zamanlarda bile, bir deftere yazarak her düşüncesini, isteğini, sorusunu karşısındakine aktarıyordu. Hatta defterler doldurmuştu. Kısa tümcelerini, tüpün arasından dudaklarından okuyabiliyorlardı. Orada çalışan herkesle bir şekilde iletişimi vardı. Arada bilgisayardan bulunup çalınmak üzere şarkı isteği bile yapıyordu. Bunu duyduğumda gerçekten şaşırdım ve acaba abartıyorlar mı diye düşündüm.
İçeri girdiğimde gözlerimle gördüm. Elime sarıldı. Neredeyse öpmeye çalıştı. Hiç beklemediğim bir hamleydi ama son anda önlemeyi başardım. Görmesem yine abartılıyor sanabilirdim. Biraz yazarak, biraz dudaklarını okutarak bana derdini anlattı. Ben de oraya gelme nedenimin gerektirdiği konuşmayı tane tane ve birkaç kez yineleyerek yaptım.
“Sadece hastaneden çıkabilmek değil istediğim; araba ile gezebilecek miyim?” diye sordu. Onun için ev tipi solunum cihazından da kurtulmayı beklemesi gerektiğini söyledim. Ne zaman olur, diye sordu. Fal bakmamı istiyorsunuz, dedim. Ama bu azimle devam ederse bir kez daha ayağa kalkacağından kuşku duymadığımı söyledim. “Karizmayı bu kez fena çizdirdim,” diye yazdı. Gözlerinin içine bakıp gülümsedim. Derinlerden kendisini sezdiren kaygıyı maskelediğini, umutla baktıklarını gördüm. O gözler ayrıca umudunu parlatıyordu. Karizması olduğu yerde, hatta daha da yücelmiş duruyordu. Başucunda ara ara öten, üzerindeki rakamlarla akciğerine giren çıkan havanın miktarını gösteren solunum destek makinesi, durumu iyice gerçek dışı bir hale getiriyordu. Dahası da varmış.
Hastaneye gelirken kızıyla konuştuğumuzda, bana hastamın kendisinden kitaplar istediğini, günlük gazeteleri zaten okuduğunu söylemişti. “Verdiğiniz kitabı iyi seçin ama,” demiştim, “umudu korumasını sağlayacak kitaplar olsun.” Öyle yapıyorlarmış. Şimdiden birkaç kitap bitirmiş.
Tam “Ben artık gideyim,” diyecektim ki sessizce “Babanız nasıl?” diye sordu. “İyi, iyi, çok iyi.” dedim gözlerim nemlenerek. “Selamlar.” dedi. “O da sizi soruyor; beni soran hastan nasıl diye.” dedim. Gülümsedi. Deftere, teşekkür kapsamında bir şeyler yazdı. O an söyledim mi anımsamıyorum ama asıl ben teşekkür etmeliydim. Yaşama her koşulda sıkı sıkı tutunmanın böyle güzel bir örneğine tanık olmamı sağladığı için… Bu yazı, o teşekkürü iletmek için olsun istedim.
İçimden defalarca yineledim: Nerede olduğun değil, orada ne yaptığındır önemli olan…
Eve gelene dek kaç kişiye anlattım. Sonra yazmaya karar verdim. Kızını aradım. Eğer babası onay verirse kitap okurken bir fotoğrafını çekmesini ve bana göndermesini istedim. Yazıyı önce ona göndereceğim. Babasına verecek ve o okuyup onay verirse fotoğrafı ile birlikte paylaşacağım. Siz okuduğunuza göre izni kopardık demektir. Kuşkusuz selamları da vardır. Üzerimde kalmasın.
28.3.2016, Göksel Altınışık
Not: Hastamı yoğun bakımdan çıkaramadık. Fotoğrafının bana gönderilmesine ve kullanmama izin verdiğine göre bazı konuşmalarımın sonuna koyuyor ve meslektaşlarıma bu karşılaşmadan kazandığım bakış açısını aktarıyorum. İnternet aracılığıyla daha geniş okuyucu kitlesine ulaşabilmek için blog sayfamda da yer vermek istedim. Işıklar içinde uyusun….
©Göksel Altınışık Ergur
yayınlanma tarihi: 25.4.2018
Sevgili Göksel,
Bu defaki sana ait inci “Tek yaptığım, çevreme karşı ilgide cimri olmamak.” veciz sözü, Albert Einstein’ın “Çok zeki olduğumdan değil, sadece sorunların üstünde daha çok duruyorum.” sözünü anımsatıyor. Sonra kendiliğinden gelen de ölümün kıyısından yaşama dönen güzel insanların çokluğuyla bu güzel dönüşlerin sana verdiği mutluluk ve güç. Bizim için de büyük gurur tabii ki. Gönlüne ve yüreğine sağlık… Teşekkürler…
Yaşanmış öykündeki yaşama tutunma mücadelesinde bir hastanın benim sağlığımla ilgilenip “Nasıl?” diye sorması beni çok duygulandırdı. Onun yatağında okuduğu kitabın “Kovadaki Okyanus” adını da çok anlamlı buldum. Rahmetli kovadaki suyun okyanusa karışması gibi sonsuzluğa gitmiş, ışıklar içinde olsun.
Kendinize iyi bakın, sevgilerimizle…
Öykü de muhteşem anlatım da, sevgiler arkadaşıma…
Bir anı, bir yazı, kocaman, sevgi dolu yürekler, "sevgi saygı ile nasıl süslenir"i anlatan pek çok ayrıntı… Çok etkilendim sizden, hastanızdan, yakınlarından, hastanızın empati gücü yüksek diğer hekimlerinden ve babanızın "kıymet bilirliği"nden… Keşke dünya sizlerle dolu olsa… Sevgi ve saygıyla…